30 Nisan 2015 Perşembe

Dördüncü Şuâ & Rusya Azerbeycan Hizmetleri - YOZGATNUR

Ehl-i Sünnet Kitapları Bozuyorlar - YOZGATNUR

Olmayanı sokan iftira Edenlere - YOZGATNUR

Zındıkların Bir Kitap Taktiği - YOZGATNUR

Tasavvuf Yoktur Diyen Vehhabiler - YOZGATNUR

Kadınlara El öptüren Şeyhler - YOZGATNUR

Kadınlara El öptüren Şeyhler - YOZGATNUR

İftiralar Odağındaki Veli ibn-i Arabi - YOZGATNUR

içtimai Bir Düstur - YOZGATNUR

ifrat ve Tefrite Düşenler - YOZGATNUR

iman Nuru Olmazsa Ne Oluyor - YOZGATNUR

inad 1 - YOZGATNUR

insan Bildiği ve Tanıdığı Kimse Ve Yerleri Arar - YOZGATNUR

Kadın Mahremsiz HAC UMRE YAPABiLiR M? - YOZGATNUR

Karma Dersler - YOZGATNUR

Kaza Namazlarınıza Başlayın - YOZGATNUR

Kedi Fare Gibi Oyna - YOZGATNUR

Kendine Tasma Taktırtma - YOZGATNUR

29 Nisan 2015 Çarşamba

Hz. Muhammed (Asv) Aklı talim,kalbi terbiye ve hayatı da aktif ediyor - ...

Huy Değişmez! - YOZGATNUR

Hizmetin Nurculuk Namına Geçmez - YOZGATNUR

Hiçlik Adem Korkusunun Dışa Vuruşu Olan ölüm Korkusu! - YOZGATNUR

Her şeyin Batını Zahirinden Daha Harikadır - YOZGATNUR

Her Şeyi Kategorisinde Değerlendir - YOZGATNUR

Hazret-i Peygamberin Bu Zamandaki Düşmanları - YOZGATNUR

Hayatta Dengesizlik Yapar - YOZGATNUR

Hayatta Dengesizlik Yapar - YOZGATNUR

Havas Dünyada Ruhunda Yaşar - YOZGATNUR

27 Nisan 2015 Pazartesi

Elinle, Dilinle, Kalben Buğz Bunlar Kime Ait? - YOZGATNUR


Risale-i Nur Meşrebleri (Grubları - Cemaatleri)

Üstad Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinden Günümüze Risale-i Nur etrafında toplanan ancak meşrep farklılıkları nedeniyle avam arasında ayrı grub ismi ile zikr olunan


Nur Meşrebleri şunlardır ;

1- Zübeyir Gündüzalp  ( Okuyucular )
Bediüzzaman hazretlerinin bizzat varisi mutlak Vekil olarak belirlediği her zaman bir arada bulunan Ağabeylerimizdir. Neşriyatları Üstadın izni tahsisinden geçmiştir yayın ismi olarak ayrı ancak bir hareket tarzları vardır. Ülkemizde ve dünyanın muhtelif yerlerinde dershane neşriyat hizmetleri mevcuttur.

A- Envar Neşriyat ( Ahmed Aytimur, Abdullah Yeğin, Hüsnü Bayram )
İstanbul merkezli yurt içinde faaliyetleri yaygındır.

B- İhlas Nur Neşriyat ( Said Özdemir )
Ankara Merkezli yurtiçi her bölgede, Yurt Dışında Orta Doğu, Afrika, Orta Asya, Kıbrıs 'da Etkilidir.
Sözler Neşriyat ile Ortak Tercüme Faaliyetleri vardır.

C- Sözler Neşriyat ( Bayram Yüksel - M Sungur )
60 Dünya Diline Nurları Tercüme Faaliyeti Vardır.
- Yurt içinde İstanbul Merkezli Karadeniz Akdeniz Ege Güney Doğu İllerinde Etkisi yaygındır.
- Yurt Dışında Başta Azerbaycan, Rusya, Orta Asya, Doğu Avrupa İspanya, Balkan Ülkeleri, Suudi Arabistan ve Çevre Ülkeleri, Amerika, Arjantin, Kanada, Şili, Cezayir, Hindistan, İran gibi başlıca Ülkelerde Geniş Hizmet Faaliyetleri Vardır

- M Sungur Ağabey Arslan bey Vakfı - İstanbul IK Vakfı Kurucularındandır.
D- Hizmet Vakfı ( Tahir Mutlu - Ve Diğer Varis Ağabeylerin ortaklaşa Kurdukları Vakıf ) Kuran-ı Kerimin Said Nursi Hz gösterdiği Tevafuklu Neşriyatı - Risalelerin Tercüme Faaliyeti.

- Mustafa Gül *(ranh) - Mustafa Türkmenoğlu (ranh)  - Seyyid Salih Özcan - Abdulkadir Badıllı (ranh) - Eyüp Ekmekci - Ali Sert Hocaefendi - Şaban Akdağ (Vahşi ranh) - Mustafa Ekmekçi (ranh) - Teyp Tahir Gürdere (ranh) - Molla Hamid Ekinci (ranh) -  Mahmud Çalışkan - Rüştü Tafral  - Ali İhsan Tola (ranh) - Ali Üçar (ranh) - Vahdet Yılmaz,  Ağabeyler her zaman birlikte ve hareket tarzındalar.

1 - 1 -  Kurtoğlu

Grub adından belli oldugu gibi Mehmed Kurtoğlu abiden ismini almıstır. Yurt genelinde tüm illerde faaliyetleri vardır, Neşriyata sadık kalarak (envar) Ankara merkezli ülke geneli ve yurt dışında hizmetlerini sürdürmekteler. Tayinatlarını Ahmed Aytimur Ağabeyden almaktalar.

1- 2 - Rüştü Tafral ( Filozof Rüştü ) Cemaati

Rüştü Tafralı Ağabey Rize doğumludur. Zübeyr,Tahiri gibi Nurun Saffı Evveli Varisi Mutlakı Ağabeylerin yıllarca hizmetin de bulunmuş iki ağabeyimizin vefatlarına kadar yanlarında hizmet etmiştir, Zübeyir Ağabeyimizin Sır Katibi lakabı ilede anılmaktadır. Risale-i Nurun Neşrine Sadık (envar) kalmiş ve intibahına  teşvik etmiştir. Sohbetlerde Risale-i Nurları konularına ve harflerine göre kısımlara ayırıp ilk kez ders şekline getiren Rüşdü Ağabeyimizdir. Zeytinburnu İstanbul' (merkezli) senelerce yurt içi yurt dışı hizmetlerde bulunmuştur. Şimdilerde rahatsızlıkları nedeniyle istirahat etmekte olan ağabeyimize Cenabı Allah hayırlı saglıklı ömürler nasib etsin. Suanda zeytinburnu'nda kendi yanında yetişen (lazhasan) Hasan Akar devam etmektedir. Tayinatlarını Ahmed Aytimur Ağabeyden almaktalar.


1- 3 - Meşveret Cemaati
Meşveret grubu  isimde bir faaliyetlerde ayrı ikiye ayrılmiştır.
Rnk Neşriyat Bünyesinde
A - Suffa Vakfı - Osman Demirci - M Kırkıncı Hoca -M Karaman
İstanbul - Erzurum merkezli dogu anadolu
B - Hamidiye Vakfı - Gültekin Sarıgül - Şerafettin Kartal - Feyzi Tanrıverdi (Allahverdi)
Yurt içinde birçok dernek, vakıf bünyelerinde bulunmaktadır. İstanbul - Ankara merkezli yurtiçi ve dünya geneli hizmetleri vardır. Care Derneği cemaatin bünyesinde kurulmuştur .
B - A - Ruba Vakfı - Balkanlar Ve Trakya Bölgesinde Faliyetleri Mevcuttur.
Meşveret Cemaati 2005 - 2006 yıllarında Mustafa Sungur ve diğer Ağabeylerden hemde (Sözler Neşriyat) neşriyattan ayrılarak kendi tarzlarını oluşturdular.
1- 4 - Nesil Grubu Yayınlar
Yeni Asya grubundan kopan Nesil Rahmetli Mehmed Emin Birinci Ağabey Tarafından kurulmuştur. Şuanda Mehmed Fırıncı Abi Tarafından organize edilen grub
- Rüstem Paşa Medresesi  -  Barla Platforumu -  Nur Vakfı
- İstanbul ilim ve kültür Vakfı - Moral FM - Nesil Yayın Grubu - Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumu - Risale Çocuk - Söz Basım Yayın - Okyanus Kolejleri - Kültür Dershaneleri gibi faaliyetleri vardır.
2- Hayrat Vakfı (Yazıcılar Cemaati)
Bediüzzaman Hz Emirdağ L. Varisleri Arasında Olan Hüsrev Altınbaşak'ın kurucu olduğu vakıf Tevafuklu Kuran-ı Kerimin Neşri ve Risale-i Nurun Neşri ve elle yazımı (Osmanlıca) üzerine yoğunlaşmıştır. Yurt İçi Ve Yurt Dışı hizmet temsilcilikleri vardır.
Şuanda Hüsrev Efendiden sonra Said Nuri Ertürk Hocaefendi Vakıf Başkanıdır.
Hafızlık Medreseleri -Hayrat Yardımderneği - Altınbaşak Neşriyat - Hayrat Neşriyat - İrfan Takvimi - Osmanlıca Eğitim Kursları Tüm İllerde - İrfan Mektebi Dergisi - Osmanlıca Dergisi gibi faaliyetleri mevcuttur.
3- Yeni Asya (Cemaati)
- Yeni Asya Gazetesi
- Neşriyat
- Matba
- Bizim Fm
- Yeni Asya Vakfı
- Y Asya Sosyal Tesisleri ( Barla - Tekirdağ )
ve yayınladığı birçok dergileri mevcuttur. İstanbul merkezli faaliyet sürmektedir, gazetenin kurucusu Zübeyr Gündüzalp Ağabeydir - şuanda Mehmed Kutlular liderliğinde diğer nur grublarına göre kendi fikirlerine göre faaliyet göstermekteler.
4- Zehra - Med Zehra
İçinde ayrı iki grubdur ,Envar Neşriyat Bünyesinden kopan grub doğu, güneydoğuda, Akdeniz, İstanbul'da faaliyet göstermektedir. Risale-i Nurların yanında Üstad hazretlerinin kürt kimliğinede özen göstermekteler.
- Zehra Vakfı
- Medzehra Vakfı
- Zehra Neşriyat
5- Tahşiye
Yeni Asya grubundan ayrılmıştır, faaliyet alanı risalelerin kendi fikirleri düşünçelerine göre haşiyesi üzerinedir.
grubun takipçisi çok azdır - doğu güney doğu bölgelerinde faaliyeti mevcuttur.
- Tahşiye Yayınları
6- Timaş Yayınları (Grubu)
Grub Ömer Okçu (Hekimoğlu İsmail) bünyesinde faaliyet sürmektedir. Risale-i Nurları roman tarzı kitaplarla tanıtma faaliyeleri vardır. Medrese tarzı olarak tüm grublarla alakadarlıkları az çok vardır. yayınevi olarak Nesilden sonra ikinci büyük grubdur.
7- Harici Grublar
Hiçbir grub ve Ağabeylere bağlı olmadıklarını ilan eden dernek faaliyeti içersinde internet te etkin olan grublardır. Şuanda sahihliği bilinmemekte ve diğer grublar tarafından da pek güvenilmemektedir. Üstad hazretlerinin bazı dusturlarına muhalif hareket etmekteler. Umumdan Para Toplanması en başta gelmektedir.
Cınaraltı, Sözler Köşkü, Nur Mektebi, Hayalhanem ve benzeri küçük çaplı derneklerdir. Bu dernekler hakkında Nurunbekcısı adlı siteden geniş bilgi alabilirsiniz.

*Bu grubların hepsi bizim cemaat olarak zenginliklerimizdir, sadece (a) meşrebi - cemaati - grubu, Nurcudur gerisi değildir veyahut biz hak olanız onlar değil diyenler Nurculuğu anlamamiştır.
Bir Ağacın meyveleriyiz.

Ne Mutlu Cemaatcilik Yapmayıp Herkesi Kucaklayabilene..!

* Ranh : RADIYALLAHÜ ANH
Allah (C.C.) ondan razı olsun, mealinde duâdır. Aslında Allah ondan razı oldu demektir.(Sahabe-i Kiram Hazeratına Radıyallahu Anh denildiğine binaen, başkalara da bu mânada söylemek muvâfık mıdır?Elcevab: Evet denilir. Çünki Resul-i Ekrem'in bir şiarı olan Aleyhissalâtü Vesselâm kelâmı gibi Radıyallahu Anh terkibi, Sahabeye mahsus bir şiar değil, belki Sahabe gibi veraset-i nübüvvet denilen velâyet-i kübrada bulunan ve makam-ı rızaya yetişen Eimme-i Erbaa, Şâh-ı Geylanî, İmam-ı Rabbanî, İmam-ı Gazalî gibi zatlara denilmeli. Fakat örf-ü ulemâda sahabeye, Radıyallahu Anh; Tâbiîn ve Tebe-i Tâbiîne, Rahimehullah; onlardan sonrakilere, Gaferehullah; ve Evliyaya, Kuddise Sırruhu denilir. M.)

Bir Müslüman Nasıl ölür? - YOZGATNUR

23 Nisan 2015 Perşembe

Arapça Bilmekle Muhaddis ve Müfessir Mi Oldun - YOZGATNUR

ihtilaf 4 - YOZGATNUR

Düsturların Değişmezliği 3 - YOZGATNUR

Dar ve Geniş Daire 2 - YOZGATNUR

Sûretperestlik

Sûretperestlik

Tenbih: Lafızperestlik nasıl bir hastalıktır.. öyle de; suretperestlik ve üslûbperestlik ve teşbihperestlik ve hayalperestlik ve kafiyeperestlik şimdi filcümle, ileride ifrat ile tam bir hastalık ve manayı kendine feda edecek derecede bir maraz olacaktır.[1]

            Bu yazı alemimde çoktan yer etmiş lakin alemimde kalmış olan bir düşüncemin mahsulüdür.

* Ahirzamanın muvazzafı olan Bediüzzaman, Konuşmak ve konuşkan olmak bir hastalık olduğunu bize söylemiştir.

* Tıpkı bu konuşkanlık hastalığı gibi Görünüşe Ehemmiyet vermek ve kendi ile alakadar olan şeylerle meşgul olmak ve bu hevese hizmet eden her şeyi mübah görmekte bir hastalıktır.
* Bir başka hastalık ise Benzemek ve Benzetilmektir.
* Diğer birisi ise Hayal Aleminde Yaşamaktır.
* Daha bir başkası ise Vezinli Ve Şairane Konuşmaktır.

            Bunları ahirzamanın hekimi Bediüzzaman Said Nursi 1908lerde keşfetmiş miladi 20. Asrın hastalıklarının emarelerini reçete etmiştir. Ozamanlar bu hastalık belirtileri çıkmış mürur-u zamanlar bu emareler illet ve hastalık olacağını söylemiştir. Bunları ele alalım.

            İnsanlar şu teknolojik asırda, teknolojinin getirdikleri ile bu maraz-ı hafiler daha da tezayüd etmiştir.
            İşin bir başka yanı ise aynı hastalığa mübtela olanlar birbirini bulmuştur. Bu sayede aynı mizaç sahibleri birbirlerini tanımıştır.

            Konuşmak yani lafızperestlik ise almış başını gidiyor. Avamca “ağzı olan konuşuyor.” sözü buna bakıyor.  Konuşmak eğer haddinden fazla ve lüzumsuzsa insan vicdanındaki boşluğu gidermek ve vicdanını susturmak için yapmaktadır ibadetlerde noksanlık varsa.

            Güzel konuşmak bir sanattır yani sanat-ı ilahiyedir. Lakin kendisine bu istidad verilmemiş olanlar bu kabiliyeti kazamak için konuşmaya çalışması da komik şeylere sebep olmaktadır. “Fıtrî karagözlülük, sun'î (yapma) karagözlülük gibi değildir. Yani yapma ve sun'î olan bir şey ne kadar güzel ve ne kadar kâmil olursa olsun, fıtrî ve tabiî olan şeylerin mertebesine yetişemez ve onun yerine kaim olamaz. Herhalde sun'îliğin yanlışlıkları, onun ahvalinden, etvarından belli olacaktır.[2]” bazan görürüz büyük gaflar yapılır bu işte bu meselenin mücessem misalidir. Farklı düşünüp farklı konuşmanın bir tezahürüdür. Bir zaman bazılar bu sun’iliğe aldansa da daim aldatamayacaktır. Bir süre sonra bu iğfal, aldatma son bulacaktır. Bazıları da bu sözlerle sihir yapmakta o başka mesele her ne ise.. vezinli ve şairane konuşmakta bunun benzer bir versiyonudur.

            Hayal aleminde yaşamak ise bu zamanda bir çok kimsenin tv dizileri sebebiyle zihninde tahayyül hattinden fazla gelişmekte ve zihnin/dimağın diğer 6 kısmını yutmak derecesine gelmektedir. Hayal alemi o kadar o kadar şişiyor ki insanı adeta parmaklıkları hayaldan örülmüş olan bir hapishane.. veya sanal kurgusal alemde insan yaşamakta. Bu aleme hassaten hanımlar ve çocuklar müptela olmaktadır. Çünkü tv ile ekseriya hemhal olanlar bunlar. Erkekler de yok mu bir hayli erkeklerde de var. Yolda giderken kendi kendine konuşan, elinden tableti, telefonu düşmeyen fertler artmakta.

İşte bu kitlenin ortak noktası tahayyül hapishanesinde mahkum olmalarıdır. Kalabalıklaşan dünyada, teknolojinin getirdiği hayal alemine kapanan insanlar yalnızlaşmaktadır. Bir yerde çay içmek için giriyorsunuz ellerde telefonlar 4 – 5 kişi oturuyor aynı masada lakin herbiri bir dünyadalar.

Mimsiz medeniyet, taife-i nisayı yuvalardan uçurmuş, hürmetleri de kırmış, mebzul metaı yapmış. Şer'-i İslâm onları Rahmeten davet eder eski yuvalarına. Hürmetleri orada, rahatları evlerde, hayat-ı ailede. Temizlik zînetleri.[3]” bu mesele hakikaten gerçektem müthiştir dehşetlidir. Uçurmuş tabirini üstad kullanmış. Erkekler işe gitmesi ile hanımların evde tv, internet vb ile başbaşa kaldığı muhakkaktır. Uydu bağlantısı olan tv ve internet yukardan eve gelmekte ve onlarla hemhal olan hanımlar o uydu bağlantıları ile adteda evinden uçmaktadır. Ya başkasının telefonuna ya bilgisayarına konmaktadır.

Hal böyle olunca kıymetsiz bir şey olarak hanımlarımız, kardeşlerimiz kendilerini heder etmekteler. Tv ve internetten, tablet vb şeylerden uzak durmaları ile hürmetlerini kazanacaklarını görmek zor değildir. Rahatları evdedir, huzurları ailededir.
Bir başka maraz ise suretperestliktir. Bu maraz belki hayalperestlik marazının içerisinde bir şeydir veya hayalperestlik marazının afaki dışa vurumudur. Yani hayalhapishanesine hapsolmanın enfüsi iç alemi hayalperestlik, dış alemde görünen şekli ise suretperestliktir.

Bu suretperestlik o kadar sirayet etmiş ve derimize yapışmış ki adeta suretperest olmayanımız yok gibi. Teknolojide bu suretperestliği körüklemekte. Mesela tweter, facebook, watsapp vb uygulamalara bakılınca birisinin sayfasına girin muhtelif zaman, zemn, şekillerde çekilmiş fotoğraflar dolu. Yeni bir kıyafet, güzel bir sofra veya bir aile fotoğrafı veya.. veya.. gibi. Bunların hepsi suretperestlik belirtileridir.

Bir zamanlar birisinden resim almak büyük maharetken şimdi her yerde nerede ise hassasiyeti kaybolmuş veya gaflete düşmüş olanlarımızın fotoğrafları bulunmakta. Fotoğraf vermek birisine, bir zamanlar başka manaya gelirken şimdi ise nerede ise ahlaksız fotoğraflarla heryer doldu. Reklam panoları, afişler.. şunlar bunlar.

Mesela birisinin evine ziyarete gidiyorsun duvarda, orada burada muhtelif fotoğraflar var. Herkes görsün diye oralara koyulmuş. İnsan nasıl kıskanmadan öyle şeyleri serpiştiriyor anlamıyorum. Sonra ortaya abuk subuk nesil ve fikirler türemekte.

               Geçenlerde birisinin üzerinde bir tşört ve şu yazmakta “my mother a whore” yani “benim annem fahişe” yazmakta. Bu Müslüman ülkesinde böyle düşünün siz ötesini.

“Medeniyet ise, kadınları yuvalarından çıkarıp, perdelerini yırtıp, beşeri de baştan çıkarmıştır. Halbuki aile hayatı, kadın-erkek mabeyninde mütekabil hürmet ve muhabbetle devam eder.

Halbuki açık-saçıklık, samimî hürmet ve muhabbeti izale edip ailevî hayatı zehirlemiştir.

Hususan suretperestlik, ahlâkı fena halde sarstığı ve sukut-u ruha sebebiyet verdiği şununla anlaşılır: Nasılki merhume ve rahmete muhtaç bir güzel kadın cenazesine nazar-ı şehvet ve hevesle bakmak, ne kadar ahlâkı tahrib eder. Öyle de: Ölmüş kadınların suretlerine veyahut sağ kadınların küçük cenazeleri hükmünde olan suretlerine hevesperverane bakmak, derinden derine hissiyat-ı ulviye-i insaniyeyi sarsar, tahrib eder.[4]

         Bir kadının açık saçık olarak sokaklarda dolaşması ise
“yarım çıplak hanımlardır ki, açık bacağıyla dehşetli bıçaklarla ehl-i imana taarruz edip saldırıyorlar… o kalblerden bir kısmını öldürüyorlar.[5]

o bıçaklı bacaklar Cehennem'in odunları olup, en evvel o bacaklar yanacaklarını ve dünyada emniyet ve sadakatı kaybettiği için, hilkaten çok istediği ve fıtraten çok muhtaç olduğu münasib kocayı daha bulamaz. Bulsa da başına bela bulur.

Hattâ bu hâlin neticesi olarak o âhirzamanda, bazı yerlerde nikâha rağbetsizlik ve riayetsizlik yüzünden, kırk kadına bir erkek nezaret edecek derecede ehemmiyetsiz, sahibsiz, kıymetsiz bir surete gireceği, hadîsin rivayetinden anlaşılıyor.[6]

            Tv şu anda topluma ahlaksızlık akıtan bir kanalizasyon gibi. Hem ahlakı tahrip ediyor hem insanları tahayyüle hapsediyor. Hayalde neler düşünüyor bilinmemekte. Zaten Geleneksel aile yapımızı dinamitleyen bu neidüğü belirsiz film/diziler değil mi? Evlenenler neden bir kısmı senesini doldurmadan ayrılmakta ve ALLAH’ımızın sevmediği bir şeyi işlemeye sevkeden sakın bu kanalizasyon olmasın?

            Açık saçıkla insanları manen bozup siretini domuza kadar giden bir hal’e getiriyor. “Şu medenîlerden çoğunun, eğer içini dışına çevirirsen, görürsün: Başta maymunla tilki, yılanla ayı, hınzır. Sîreti olur suret.[7]Bu vecize siret-i beşerin siretinin bozulma sıralamasını yapmakta. Başta taklit eder bu maymun vasfı, sonra sinsi ve içten pazarlıklı olur tilki vasfı, sonra başkasına zarar verir bu yılan vasfı, sonra laftan anlamaz ve kaba kuvvete güvenir ayı vasfı, sonra artık apolitik yani kutsal hiçbir şeyi önemsemeyen bir vasfa gelir bu ise hınzır-domuz vasfı. Domuzlaşan birisi artık ne namusunu kıskanır ne de bir kutsala önem verir.

          Tv’de  sefahet ahlaksızlık işlene işlene artık insanlar günahlara duyarsız hale getiriliyor. Bu ise siretini bozuyor ve ruhunu incitiyor. Bir çok şeyi normal görüyor. Bu zamanda olur mu böyle günah ayıp sene 2015 olmuş gibi şeyleri söyletiyor. Beşeriyetin yoluna dinamit koyup beşeriyetin kanını ve ahlakını içiyor sömürüyor sömürüyor! Geride ise içerisi boşaltılmış ve özü gitmiş sadece posası kalmış bir nesil görüyoruz.

          Ahlaken ve maneviyaten çöken kimseler ruhunun sıkıntısını bastırmak için çeşitli şeylerle meşgul olur. Bu meşguliyetler ise ekseriya heva ve hevaperestane olan şeylerdir.

“Ve nefsin tapacak derecede sanem ittihaz ettiği mahbublardan yüzünü çevirtmektir.[8]o halde aklı başında olan insan için Kabedeki putları yıkmaktan daha zor olan içimizdeki putları yıkmak elzemdir, elzemdir, elzemdir. aksi halde putlarımız çoğalacak ve başkalarını ilah edinmek kaçınılmaz olacaktır.

            İç alemde hayalperestlik dış alemde suretperestlik olan bu hal kalb ve ruhtaki marazı işletiyor. Bizler de Risale-i Nurun eczaları ile marazlarımızı tedavi etmekten başka bir çıkış yolu görünmemekte.

         Tv, telefonlar ve oyunlar, internet vb. şeylerden uzak durarak hayal mahkumiyetinden kurtulabiliriz.

            Selam ve Dua ile



Muhammed Numan ÖZEL



[1] Muhakemat ( 88 )
[2] İşarat-ül İ'caz ( 106 ) 
[3] Sözler ( 727 ) 
[4] Sözler ( 410 )
[5] Gençlik Rehberi ( 25 ) 
[6] Gençlik Rehberi ( 26 )
[7] Sözler ( 712 ) 
[8] Mesnevi-i Nuriye ( 88 )

Dersane Hizmetleri 1 - YOZGATNUR

22 Nisan 2015 Çarşamba

M.SAİD ÖZDEMİR’İN REGAİB KANDİLİ VE ÜÇ AYLAR TEBRİK MEKTUBUDUR.

BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİNİN TALEBELERİNDEN 
M.SAİD ÖZDEMİR’İN REGAİB KANDİLİ VE ÜÇ AYLAR TEBRİK MEKTUBUDUR.


 
                                    Esselamü aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühü


           Aziz sıddık halis Hizmet-i Kur’anda hakikatli fedakâr kardeşlerimiz.

           Evvela binler selam ve muhabbetlerimi takdim ederim Allah-ü Teala’nın lütuf ve ikramı ile bir bayram-ı ilâhi olan, bire binler kazandıran, uhrevi bir ticaret pazarı cennet ve ebedi saadet müjdeleri getiren, mübarek şuhur-u selâseye (üç aylara) bugün girmiş bulunuyoruz. Her bir dakikasının uhrevi değeri baha biçilmez pırlanta ve elmas kıymetinde olan bu mübârek üç ayları gafletle boşa giden dünyevi uğraşmalarla değil de, rıza-i ilahiyi ve şefaat-i peygamberiyi kazandıracak ihlâslı ameller, ibâdetler, kıraatler, hizmetler, makbul oruçlarla geçirmeyi cümle kardeşlerimize cenâb-ı hak nasib buyursun âmin.

         Bu gece, Allah indinde çok makbul bir gecedir. Bu gecede Resul-i Ekrem (A.S.M) çok büyük ni’metlere, feyizlere, tecelliyat-ı cemaliyeye ve kemaliyeye mazhar olmuşlardır. Mü’minlerde bu gecede Cenâb-ı Hakk’ın ikram ve ihsanat-ı ilâhiyesine, mârifet ve muhabbet nurlarına mazhar olacakları bir gecedir.

          Bu geceyi uyku ile gafletle geçirmemek lazım. Bediüzzaman hazretleri bu gecelerde yanındaki talebelerini uyutmazdı. Bu gecenin gündüzünü oruçla gecesini de sabaha kadar Kur’anla, namazla, zikirle, Hizbu’l- Hakaik okumakla ihya etmek lazımdır.

          Bu mübârek aylarda kalb ve ruhu harekete geçirmeli, çokca kur’an-ı kerim okumalı. Kur’an-ı Kerim’in bu aylarda  her bir harfinin  iki yüz, üç yüz ve binler sevabı var. Ne mutlu her gün cevşen, Delailinnur, Evrâd-ı kudsiyye, Münacatü’l-Kur’an, Tahmidiye okuyana.

          Bu mübarek  aylarda Cep boy veya orta boy Risâle-i Nur kitaplarını alıp okumıyanlara, alamıyanlara  on günlüğüne verip, alıp başkasına vermek suretiyle nurları okutmak, en büyük bir sadakadır.Sadaka belayı def eder ömrü uzatır. Malın, paranın, zekatını Ramazanda vermek bin katlı sevabı var. Geceleri teheccüd namazı kılmak, mârifet ve muhabbet-i ilâhiyyeye medardır. Bu arada her gün 15-20 sahife Risale-i Nur okumayı kat’iyyen ihmal etmemeli. Çünkü Risale-i Nur’u okumak hem ilimdir, hem marifettir, hem tefekkürdür, hem zikirdir, hem ibadettir.

          Bu dünya bir misafirhanedir, ebedi yolculuğa ne zaman çıkacağımız belli olmaz.Cenâb-ı Hak size ve bize uzun bir hizmet ömrü ihsan buyursun. Sanki yolculuk çok yakınmış gibi, bire binler kâr veren bu mübarek aylarda aşk ve şevkle ibadet ve takvaya sarılalım, hayırlı ve nurlu kur’an hizmetlerine nefes nefese koşalım. Nurları dünyanın dört bir bucağına ulaştıralım. Yeryüzünün hiçbir köşe ve bucağında Kur’an nurlarını duymadık bir kimse kalmasın Milyonlar insanların ebedi saadetlerine inşa-allah vesile olalım Rıza-i ilâhiye ve şefaat-ı peygamberiye inşaallah mazhar olalım.

          Cenab-ı Hak sizleri ve bizleri âhir nefesimize kadar Risale-i Nurdan ayırmasın, hakiki nur talebesi etsin. Bu mübarek üç ayları rıza-ı ilahiye muvafık olarak hakkı ile değerlendirmeyi nasib etsin, üstad hazretlerine komşu etsin, şefaat-i peygamberiye mazhar kılsın âmin,âmin,âmin…

           Hususan  dualarınızı rica eden  ağabeyiniz.                                                                                   
                                              M.Said Özdemir

http://www.nur.gen.tr/tr.html#maincontent=haber&id=399

Sedd-i Taassub

Sedd-i Taassub

“Zaman bir büyük müfessirdir; kaydını izhar etse, itiraz olunmaz.[1]” Bu söz zamanın icrat sayfalarından ibaret olan tarihin sayfalarında kendisi izhar edip açığa çıkmaktadır. Zamanın muktezasınca hatt-ı hareket etmeyen kimseler zamanın çarkları arasında ezilip mahvolmaya mahkumdur. Bundan kaçış söz konusu değildir. Bizler ise ehl-i sünnet ve cemaat olan nur talebeleri de hizmetimizin istikametini muhafaza ve müdafa etmekle mükellef ve muvazzafız.

Bu vazifeyi ifa ederkende sakadat bizler için olmazsa olmaz olan bir esastır. Sadakat denildiği tarif edildiği gibi yapılmasıdır. Kendisine insanın bir hedef tayin edip o maksada müteveccihen hareket etmelidir. Bu hareketin neticesi kader, hadiselerin meydana gelmesi kazadır. Bizim hizmette ihtiyarımızı kullanmamız ise atâ olmaktadır.

Risale-i Nur Hizmeti Kimsenin Babasının çiftliği değildir. Bu sebeple kendin pişir kendin ye tarzında bir hizmet olmaz. Ama yapanlar var denirse ona da derim ki o Nur hizmeti olmaz kendi halinde bir şey olur. Bir nevi lokal hizmeti gibi.

Risale-i Nur Hizmetini bize bırakan ahirzaman müezzini Bediüzzaman Said Nursi (k.s.) bu hizmetin düsturlarını Lâhika mektubları olarak belirlemiştir. Bu Lâhika mektubları ise ahirzamanda istikametli hizmetin esaslarını, yöntemini, tarzını, şeklini göstermektedir. Barla ve Emirdağ Lâhikasının taktim kısmını her bir cümlesi yer yer kelimesi altı çizilerek “dikkat vetefekkürle devamlı olarak okumak.. [2]” kıymetinde olan mehazlerden mürekkebdir.
Lâhika mektubları Ahmetin Mehmete yazdığı mektublar değil ahirzamanın hizmetinin tarzıdır, metodudur, mihengidir, tarzıdır, usulüdür. Bakın bu taktimin en son cümlesi ne diyor.” “Lâhika mektubları bu gibi hususlara da işaret ediyor. Değişen dünya hâdiseleri, geniş ve küllî mes’eleler ve şartlar altında isabetli hizmet-i Kur’aniyenin esaslarını ders veriyor.[3] Bunu okuduktan sonra birisi şayet Lâhika mektublarından yol haritası çıkartmıyorya ya gaflete düşmüş, ya ülfete mübtela olmuş veya başka maksad gütmekten başka bir şey söylemek zorladığım halde gelmemekte.

Lâhika mektubları hizmetin temelinde değilse okunan kitaplar kişinin malumatını ve imanını arttırır lakin okunan hakikatler Lâhika mektubları ile hayata tatbik edilir. Ve o malumat ilme inkılab eder.

Lâhika mektubları hayatında tam manasıyla olmayan kimselerde “taassub perdesi..[4]” o insanı bütün bütün sarar ve o perdede zahir hakikatleri taassub perdesi sebebiyle göremez olur ve basireti bağlanır.

“ taassub taşıyan..[5]” kimseler kendi fikrinde olmayan kimseleri dalalet ve sapkınlık üzere görmektedirler. Bu ise acınacak bir haldir. “taassub ve tarafdarlığın müdahaleleri..[6]” neticesinde o “ taassub taşıyan..[7]” kimse ise bu fikir ve bakış açısının neticesinde yalnız kalmaya mahkum olmaktadır. Ve mürur-u zamanla kendisi gibi düşünenlerle görüşür hale gelmektedir. Bir nevi merdümgiriz olmaktadır. Veya taassubgiriz de denebilir. “ taassub taşıyan..[8]” kimseler hakikatlerin anlaşılmasının önünde Yemen Padişahı olan İskender’in sedd-i çin’i gibi sedd-i taassub örmekteler.

Sedd-i taassubun’un banisi olan mutaassıb olan taassub sahibleri dimağ’ı bombalayarak sis içerisinde bırakmaktadır. Sedd-i sis örerek insanı bertaraf etmektedirler.

Sedd-i taassubun banilerin ise; Dediğimiz olacak diye yapılan dayatmaları ise asla kabul edilemez. İstikamet üzere olan sadece biziz, bizden ayrılırsanız dalalete düşersiniz, onların meşrebi bozuk, fırka-i naciye biziz…… gibi bir sürü martaval ve zırvaları söyleyenlere dikkat edip, direk bu taassub sahibi deyip ondan uzaklaşmak gerekir. Aksi halde bizleri de kendi taassub sahibi yaparak ne toplumda, ne şahsi hayatta, ne cemaatte istenmeyen kimseler haline getirecektir.

Taassub sahibleri insanların koyun gibi olmasını arzu eder ki insanları istediği yere sürsün, sevketsin. Kendisinin işine mani olanları da çeşitli bahanelerle cemaatten uzaklaştırmak için kurgular ve senaryolar yapar. Ya bir iftira, ya bir 3 – 5 kafadar bir araya gelerek hakkında meşveret kararı, ya …

Ehl-i dalaletin vekili ve taassub sahibi olan bir yere girince bakar kim ona mani olacak, kim onun keyfi hareketlerine mukabele edecek bunları tesbit eder. Ve bunları uzaklaştırmak için elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışır. Desiseler çoookk..

Taassub sahibi olan kimseler hakikatlerin fehmedilmesine mani teşkil ederler. Adeta civcivleri korumaya çalışan tavuk gibi gayesi insnaları başka meşrebe gitmeleri engellemek, kendisine veya anlayışına tabi etmeye çalışırlar. Bir zaman Konyada bir dershaneye gittim. Dersin son 3 dk’sine yetiştim. Dersi okuyan H.T. oranın önde gideni konumunda idi. Ders bitti ve bir başkası vastası ile haber geldi ki “Hacı abi seni istiyor.” baktım Mutfakta. Yanına gittim. “Hoş geldin nasılsın iyi misin?” dedikten sonra gelenler ikilemde kalabilirler oraya da gidelim diye bilirler bu sebeple bir daha buraya gelme.Dedi. Tamam ben zaten dershanede kalıyorum. Dedim. Giderken dedi “çayı iç sonra gidersin” dedi. Belki bu hadiseden 6 sene geçti ama dershanede içtiğim en acı çay oranın çayı olduğunu unutmadım.
Elimizde ahirzamanın reçetesi olan Risale-i Nur Külliyatı varken dişe dokunur birkaç entelektüel müdakkik ve muhakkik haricinde neden kimse yok olduğunu kendimize sormak lazım.

Risale-i Nur ile Topluma Yön Vermek hakkında bir makalede bunu teferruatlı olarak incelemiştik. Merak edenlere o makaleyi de tavsiye ederim.

Zannedersem nurculuğu tam randımanlı çalışmasına mani olan şey Taassubdur. Taassubdan başka bir şey değildir.

Taassub hakikatlerin engeli olduğu muhakkaktır. Asrın mütefekkiri “istibdad ne şekilde olursa olsun, meşrutiyet libası giysin ve ismini taksın; rast gelsem sille vuracağım.[9]” taassubun neticesi istibdaddır. İstibdadın en beteri manevi istibdadlardır. Maddi istibadlar bir şekilde sona erebilme lakin manevi istibdadlar ve tahakkümler sari illet bulaşıcı hastalık gibi sirayet etmekte. Müstebid kimselerin gölgesinde yetişen kimseler de müstebid olmaya ve büyüğünün istibdadını devam ettirmeye yardımcı olmaktadır.

Mesela dershane hukukunda bazı tedbirler hizmetin selameti için alınıyor ve uygulamaya konuyor. Sonra taassuba ve istibdada alışan kimseler yeni bir şeyi duyunca bu yapılan iş olmaz, etmez.. vs gibi çıkışlar yapmaktalar. Bunu duyan ve gören gölgede yetişenler yapılan işi tahkik etmeden itiraz ediyor ve falan abiler bunu kabul etmezse bu olmaz bunu lavederiz gibisinden konuşmaktadır.

Böyle atgözlüklü kimseler Hizmette geri vitesler olarak tesmiye ediyorum. ( buna dair “hizmette “r” geri vitesler” makalemize bakabilir.) mesela buna bir misal vereyim. Bir yerde bir okuma programı var. X meşrebine ait. Y meşrebinden kimsede müsaid olduğu için katılmak istiyor. Atgözlüklü kimseler “olmaz!” diye karşı çıkıyor. Neden dendiğinde ise “o bizden değil.” Denmekte.
Bu kadar bağnazlık olur mu? Okunan kitap aynı, istifade edilen memba aynı.

Zamanında birisi kolumuza girmiş bir yere götürmüş bizi bizde orada devam etmişizdir. Gideceğimiz yeri biz mi seçtik o zaman? Tabi ki hayır. O halde hamiyet-i milliyenin en dar dairesi meşrebciliktir.

Üstad bile “Hiçbir müfsid ben müfsidim demez. Daima suret-i haktan görünür. Yahut bâtılı hak görür. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mehenge vurmadan almayınız. Zira çok silik söz ticarette geziyor. Hattâ benim sözümü de, ben söylediğim için hüsn-ü zan edip tamamını kabul etmeyiniz. Belki ben de müfsidim veya bilmediğim halde ifsad ediyorum. Öyle ise her söylenen sözün kalbe girmesine yol vermeyiniz. İşte size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mehenge vurunuz. Eğer altun çıktı ise kalbde saklayınız. Bakır çıktı ise çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz gönderiniz.[10]” böyle dediği halde abimiz, hocamız, vakfımız dedi diye direk kabul eden aklı başkasının cebinde olanları anlamak çok zor. Bir akıl tutulması yaşamaktalar.

Nurculuk taklid mesleği değildir. Tahkik mesleğidir. Kimsenin sözünü alıp koynunda saklamaz. Nurculuk koyun sürüsü gibi aklını susturmuş değildir. Lakin hizmette ki geri vitesler hakikat mesleği içinde hakikat mesleğinden başka bir yol açmak peşinde olup ne dedi iem kabul edin, yapın havasında bir maksad takip ediyorlar. “Binaenaleyh bir Nurtalebesine olur olmaz eseri okutturmak ve her sözü dinlettirmek kolay bir şey değildir. Zira onun gönlünün mihrak noktasında yazılı olan şu “Dikkat!” kelimesi, en hassas bir kontrol vazifesi görmektedir.[11]” böyle bir kaide konmuşken hüsn-ü zanna binaen delilsiz ve mesnedsiz olarak söylenen şeyler sanki Risalelerin esasatı gibi görmek, davranmak acınacak bir haldir. Zannımca nurun zahir ve batın düşmanları anlamışlar ki Nurculuk sosyal hayatta tezahür edip ehemmiyetli bir vazife deruhte ederse Değil Türkiye Belki Alem-i islam Ayağa kalkabilir. Bu sebeple yaşanan değil okunan bir nurculuk için çaba sarfediyorlar. Bunun için kaliteli çay içsinler, koltukları son konfor olsun, okudukları kitaplar atlas sayfalardan olsun.. gibi şeylerle uğraşıp nur balını yedirmek yerine kavanozun dış camını yalatmaktalar.

Genç nurcular taassuba fevkalade karşı olması şayan-ı taktirdir. “Nev’-i beşerde, hususan bu asr-ı hürriyette ve bilhâssa medeniyet dairesinde hemen umumiyetle hüküm-ferma “hürriyet-i vicdan” düsturunu kırmak ve istihfaf etmek ve dolayısıyla nev’-i beşeri istihkar etmek ve itirazını hiçe saymak kadar cür’etinizle, hangi kuvvete dayanıyorsunuz?[12]” hürriyet tahdid altına alınamaz. Hele hele manevi mevzularda. Abim, hocam, vakfım, şeyhim dedi diye kabul edilemez. Eğer öyle olsa idi. Efela tefekkerun, yetefekkerun.. gibi ayetler nazil olur mu idi? Nurculukta taassub sahiplerinin dayatmalarına asla göz yumup hazmedemeyiz.

ümid, yeisle öldürülen kuvve-i maneviyemizi ihya etti. Şu hayat, âlem-i İslâm’daki galeyan eden fikr-i hürriyetten istimdad ederek umum âlem-i İslâm üzerine çökmüş olan istibdad-ı manevî-i umumînin perdelerini parça parça edecektir.[13]

“Taassub zamanı geçti. Maziyi unutmak ve istikbale bütün kuvvetimizle müteveccih olmak lâzım gelir..[14]” geçmişte şu oldu bu oldu deyip arabayı dikiz aynasına bakarak sürmek yerine önümüze bakıp yolumuza öyle devam etmeliyiz. Arada dikizlere bakıp arkayı kontrol etmeliyiz. Araba dikizlere bakılarak sürülmez. Geçmişi kenara koyup ittihad ve ittifakımızı sağlamak için gayret göstermeliyiz. Taassub sahiplerinin seslerine kulak tıkamalıyız. Taassub bir hastalıktır lakin bilinmez ki tedbir alınsın.

“İslâmiyetin şe’ni metanet, sebat, iltizam-ı hak olan salabet-i diniyedir.

Yoksa cehilden,

adem-i muhakemeden neş’et eden taassub değildir.

Bence taassub.. bürhan ile temessük eden ülemanın şanı değildir.[15]

Bizler elimizdeki hakikatlerle kendimizi donatıp mücehhez edip, çevremize nurlarla nur saçarak taassubdan uzak durarak, mütekebbir müstebidler uzak durarak hizmete devam etmeliyiz.

Unutmayalım ki nifak ihtilaftan, ittifak hüdadandır. Bizler de hakta ittifak ederek ihtilafa düşmemeliyiz.

Allahımız ahirzamanda kızgın ateş halinde olan imanı muhafaza ettirip selametle dar-ul ahiretin kapısı açmak nasip etsin. Dünyada istikametimizi kaybettirmesin inşaallah.

“Fakat heyhat, bizler arpa anbarı içinde açlıktan ölen tavuklara benzeriz. Elimizde bir mecmua-yı hakaik dururken ona karşı göz yumar ve başkalarından istiane ederiz.[16]” “Meşreben ve fikren “müsavat-ı hukuk” mesleğini kabul edenlerdenim. Ve şefkaten ve İslâmiyetten gelen sırr-ı adalet ile, burjuva denilen tabaka-i havassın istibdad ve tahakkümlerine karşı eskiden beri muhalefetle çalışanlardanım. Onun için bütün kuvvetimle adalet-i tâmme lehinde, zulüm ve tagallüb ve tahakküm ve istibdadın aleyhindeyim. [17]

Selam ve dua ile    
Muhammed Numan ÖZEL

[1] Münazarat ( 32 )
[2] Asa-yı Musa ( 249 )
[3] Barla Lahikası ( 9 )
[4] Tarihçe-i Hayat ( 254 )
[5] Şualar ( 334 )
[6] Muhakemat ( 37 )
[7] Şualar ( 334 )
[8] Şualar ( 334 )
[9] Tarihçe-i Hayat ( 72 )
[10] Münazarat ( 14 )
[11] Tarihçe-i Hayat ( 15 )
[12] Mektubat ( 430 )
[13] Münazarat ( 28 )
[14] Tarihçe-i Hayat ( 235 )
[15] Münazarat ( 89 )
[16] Barla Lahikası ( 64 )
[17] Tarihçe-i Hayat ( 184 )