Sûretperestlik
Tenbih: Lafızperestlik nasıl bir hastalıktır..
öyle de; suretperestlik ve
üslûbperestlik ve teşbihperestlik ve hayalperestlik ve kafiyeperestlik şimdi
filcümle, ileride ifrat ile tam bir hastalık ve manayı kendine feda edecek
derecede bir maraz olacaktır.[1]
Bu yazı
alemimde çoktan yer etmiş lakin alemimde kalmış olan bir düşüncemin mahsulüdür.
* Ahirzamanın muvazzafı olan Bediüzzaman, Konuşmak ve konuşkan
olmak bir hastalık olduğunu bize söylemiştir.
* Tıpkı bu konuşkanlık hastalığı gibi Görünüşe Ehemmiyet vermek ve kendi ile alakadar olan şeylerle meşgul olmak
ve bu hevese hizmet eden her şeyi mübah görmekte bir hastalıktır.
* Bir başka hastalık ise Benzemek ve Benzetilmektir.
* Diğer birisi ise Hayal Aleminde Yaşamaktır.
* Daha bir başkası ise Vezinli Ve Şairane Konuşmaktır.
Bunları ahirzamanın hekimi Bediüzzaman Said Nursi
1908lerde keşfetmiş miladi 20. Asrın hastalıklarının emarelerini reçete
etmiştir. Ozamanlar bu hastalık belirtileri çıkmış mürur-u zamanlar bu emareler
illet ve hastalık olacağını söylemiştir. Bunları ele alalım.
İnsanlar şu teknolojik asırda, teknolojinin getirdikleri
ile bu maraz-ı hafiler daha da tezayüd etmiştir.
İşin bir başka yanı ise aynı hastalığa mübtela olanlar
birbirini bulmuştur. Bu sayede aynı mizaç sahibleri birbirlerini tanımıştır.
Konuşmak yani lafızperestlik ise almış başını gidiyor.
Avamca “ağzı olan konuşuyor.” sözü buna bakıyor. Konuşmak eğer haddinden fazla ve lüzumsuzsa
insan vicdanındaki boşluğu gidermek ve vicdanını susturmak için yapmaktadır
ibadetlerde noksanlık varsa.
Güzel konuşmak bir sanattır yani sanat-ı ilahiyedir. Lakin
kendisine bu istidad verilmemiş olanlar bu kabiliyeti kazamak için konuşmaya
çalışması da komik şeylere sebep olmaktadır. “Fıtrî karagözlülük,
sun'î (yapma) karagözlülük gibi değildir.
Yani yapma ve sun'î olan bir şey ne
kadar güzel ve ne kadar kâmil olursa
olsun, fıtrî ve tabiî olan şeylerin
mertebesine yetişemez ve onun yerine
kaim olamaz. Herhalde sun'îliğin yanlışlıkları, onun
ahvalinden, etvarından belli olacaktır.[2]” bazan görürüz büyük
gaflar yapılır bu işte bu meselenin mücessem misalidir. Farklı düşünüp farklı
konuşmanın bir tezahürüdür. Bir zaman bazılar bu sun’iliğe aldansa da daim
aldatamayacaktır. Bir süre sonra bu iğfal, aldatma son bulacaktır. Bazıları da
bu sözlerle sihir yapmakta o başka mesele her ne ise.. vezinli ve şairane
konuşmakta bunun benzer bir versiyonudur.
Hayal aleminde yaşamak ise bu zamanda bir çok kimsenin tv
dizileri sebebiyle zihninde tahayyül hattinden fazla gelişmekte ve
zihnin/dimağın diğer 6 kısmını yutmak derecesine gelmektedir. Hayal alemi o
kadar o kadar şişiyor ki insanı adeta parmaklıkları hayaldan örülmüş olan bir
hapishane.. veya sanal kurgusal alemde insan yaşamakta. Bu aleme hassaten
hanımlar ve çocuklar müptela olmaktadır. Çünkü tv ile ekseriya hemhal olanlar
bunlar. Erkekler de yok mu bir hayli erkeklerde de var. Yolda giderken kendi
kendine konuşan, elinden tableti, telefonu düşmeyen fertler artmakta.
İşte
bu kitlenin ortak noktası tahayyül hapishanesinde mahkum olmalarıdır. Kalabalıklaşan
dünyada, teknolojinin getirdiği hayal alemine kapanan insanlar
yalnızlaşmaktadır. Bir yerde çay içmek için giriyorsunuz ellerde telefonlar 4 –
5 kişi oturuyor aynı masada lakin herbiri bir dünyadalar.
“Mimsiz medeniyet, taife-i nisayı
yuvalardan uçurmuş, hürmetleri
de kırmış, mebzul metaı yapmış. Şer'-i İslâm onları Rahmeten davet eder eski
yuvalarına. Hürmetleri orada, rahatları evlerde, hayat-ı ailede. Temizlik
zînetleri.[3]” bu mesele hakikaten
gerçektem müthiştir dehşetlidir. Uçurmuş tabirini üstad kullanmış. Erkekler işe
gitmesi ile hanımların evde tv, internet vb ile başbaşa kaldığı muhakkaktır.
Uydu bağlantısı olan tv ve internet yukardan eve gelmekte ve onlarla hemhal
olan hanımlar o uydu bağlantıları ile adteda evinden uçmaktadır. Ya başkasının
telefonuna ya bilgisayarına konmaktadır.
Hal
böyle olunca kıymetsiz bir şey olarak hanımlarımız, kardeşlerimiz kendilerini
heder etmekteler. Tv ve internetten, tablet vb şeylerden uzak durmaları ile hürmetlerini
kazanacaklarını görmek zor değildir. Rahatları evdedir, huzurları ailededir.
Bir başka maraz ise suretperestliktir. Bu
maraz belki hayalperestlik marazının içerisinde bir şeydir veya hayalperestlik
marazının afaki dışa vurumudur. Yani hayalhapishanesine hapsolmanın enfüsi iç
alemi hayalperestlik, dış alemde görünen şekli ise suretperestliktir.
Bu suretperestlik o kadar sirayet etmiş
ve derimize yapışmış ki adeta suretperest olmayanımız yok gibi. Teknolojide bu
suretperestliği körüklemekte. Mesela tweter, facebook, watsapp vb uygulamalara
bakılınca birisinin sayfasına girin muhtelif zaman, zemn, şekillerde çekilmiş fotoğraflar
dolu. Yeni bir kıyafet, güzel bir sofra veya bir aile fotoğrafı veya.. veya..
gibi. Bunların hepsi suretperestlik belirtileridir.
Bir zamanlar birisinden resim almak büyük
maharetken şimdi her yerde nerede ise hassasiyeti kaybolmuş veya gaflete düşmüş
olanlarımızın fotoğrafları bulunmakta. Fotoğraf vermek birisine, bir zamanlar
başka manaya gelirken şimdi ise nerede ise ahlaksız fotoğraflarla heryer doldu.
Reklam panoları, afişler.. şunlar bunlar.
Mesela birisinin evine ziyarete
gidiyorsun duvarda, orada burada muhtelif fotoğraflar var. Herkes görsün diye
oralara koyulmuş. İnsan nasıl kıskanmadan öyle şeyleri serpiştiriyor
anlamıyorum. Sonra ortaya abuk subuk nesil ve fikirler türemekte.
Geçenlerde birisinin üzerinde bir tşört ve şu yazmakta “my mother a whore” yani “benim annem fahişe” yazmakta. Bu Müslüman ülkesinde böyle düşünün siz ötesini.
“Medeniyet ise, kadınları yuvalarından çıkarıp,
perdelerini yırtıp, beşeri de baştan çıkarmıştır. Halbuki aile hayatı,
kadın-erkek mabeyninde mütekabil hürmet ve muhabbetle devam eder.
Halbuki açık-saçıklık, samimî hürmet ve muhabbeti izale
edip ailevî hayatı zehirlemiştir.

Bir kadının açık saçık
olarak sokaklarda dolaşması ise
“yarım çıplak
hanımlardır ki, açık bacağıyla dehşetli
bıçaklarla ehl-i imana taarruz edip saldırıyorlar… o kalblerden bir kısmını öldürüyorlar.[5]”
“o bıçaklı bacaklar Cehennem'in
odunları olup, en evvel o bacaklar yanacaklarını ve
dünyada emniyet ve sadakatı kaybettiği için, hilkaten çok istediği ve fıtraten
çok muhtaç olduğu münasib kocayı daha bulamaz. Bulsa da başına bela bulur.
Hattâ bu hâlin neticesi olarak o âhirzamanda, bazı
yerlerde nikâha rağbetsizlik ve riayetsizlik yüzünden, kırk kadına bir erkek
nezaret edecek derecede ehemmiyetsiz, sahibsiz, kıymetsiz bir surete gireceği,
hadîsin rivayetinden anlaşılıyor.[6]”
Tv şu anda topluma ahlaksızlık akıtan bir kanalizasyon
gibi. Hem ahlakı tahrip ediyor hem insanları tahayyüle hapsediyor. Hayalde neler
düşünüyor bilinmemekte. Zaten Geleneksel aile yapımızı dinamitleyen bu neidüğü
belirsiz film/diziler değil mi? Evlenenler neden bir kısmı senesini doldurmadan
ayrılmakta ve ALLAH’ımızın sevmediği bir şeyi işlemeye sevkeden sakın bu
kanalizasyon olmasın?
Açık saçıkla insanları manen bozup siretini domuza kadar
giden bir hal’e getiriyor. “Şu medenîlerden çoğunun, eğer
içini dışına çevirirsen, görürsün: Başta maymunla tilki, yılanla ayı, hınzır. Sîreti olur suret.[7]” Bu vecize siret-i beşerin siretinin bozulma sıralamasını yapmakta. Başta
taklit eder bu maymun vasfı, sonra sinsi ve içten pazarlıklı olur tilki vasfı,
sonra başkasına zarar verir bu yılan vasfı, sonra laftan anlamaz ve kaba
kuvvete güvenir ayı vasfı, sonra artık apolitik yani kutsal hiçbir şeyi
önemsemeyen bir vasfa gelir bu ise hınzır-domuz vasfı. Domuzlaşan birisi artık
ne namusunu kıskanır ne de bir kutsala önem verir.
Tv’de sefahet ahlaksızlık işlene işlene artık
insanlar günahlara duyarsız hale getiriliyor. Bu ise siretini bozuyor ve ruhunu
incitiyor. Bir çok şeyi normal görüyor. Bu zamanda olur mu böyle günah ayıp
sene 2015 olmuş gibi şeyleri söyletiyor. Beşeriyetin yoluna dinamit koyup
beşeriyetin kanını ve ahlakını içiyor sömürüyor sömürüyor! Geride ise içerisi
boşaltılmış ve özü gitmiş sadece posası kalmış bir nesil görüyoruz.
Ahlaken ve maneviyaten çöken kimseler
ruhunun sıkıntısını bastırmak için çeşitli şeylerle meşgul olur. Bu meşguliyetler
ise ekseriya heva ve hevaperestane olan şeylerdir.
“Ve nefsin tapacak
derecede sanem ittihaz ettiği mahbublardan yüzünü çevirtmektir.[8]” o halde aklı başında olan insan için Kabedeki putları
yıkmaktan daha zor olan içimizdeki putları yıkmak elzemdir, elzemdir, elzemdir.
aksi halde putlarımız çoğalacak ve başkalarını ilah edinmek kaçınılmaz
olacaktır.
İç alemde hayalperestlik dış alemde suretperestlik olan
bu hal kalb ve ruhtaki marazı işletiyor. Bizler de Risale-i Nurun eczaları ile
marazlarımızı tedavi etmekten başka bir çıkış yolu görünmemekte.
Tv,
telefonlar ve oyunlar, internet vb. şeylerden uzak durarak hayal
mahkumiyetinden kurtulabiliriz.
Selam ve Dua ile
Muhammed Numan ÖZEL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder