24 Haziran 2015 Çarşamba
23 Haziran 2015 Salı
Rüştü Tafral Ağabeye iftiralara Cevap - Mesut Zeybek
Rüştü Tafral Ağabeye iftiralara Cevap - Mesut Zeybek
Aziz Kardeşim,
E-Mail mektubunu okudum. Bazı şeyler soruyorsunuz. Ben de bildiğimce cevaplıyorum. Birinci sorunuz:
1- Rüşdü abi Yeni Asya'nın erkan-ı sittesinden mi idi?
Cevap: Rüşdü Abi Yeni Asya'nın rüknü değildir. Benim bildiğim kadarıyla Merhum Zübeyir Abinin tensibiyle istişare/denetleme heyetindeydi. Daha doğrusu Zübeyir Ağabey onunla Yeni Asyacıları kontrol altında tutmak istiyordu.
https://www.youtube.com/watch?v=G36Ni2oPOmw
2- O heyetin içinde, meşveretlerine dahil miydi? Ne zamana kadar bu beraberlik oldu?
Cevap: Zübeyir Abinin teşkil ettiği ve 19 madde halinde yazılı hale getirdiği gazeteyi denetleme/istişare heyeti var. Bu 13-14 kişilik heyetin içinde Rüşdü abinin ismi de konmuştur. Fakat baştaki Mehmetler bu heyeti hiç toplamamışlar ve heyetin faaliyeti olmamıştır.
Bu 19 maddelik Gazete Şartnamesi
ittihad.com.tr ve http://yozgatnur66.blogcu.com/zubeyr-agabeyin-gazete-sartnamesi/20112431 adreslerinde vardır.
Bunun işlemediğini gören Zübeyir Abi Süleymaniye dersanesinden Rüşdü Abilerle beraber 1967-1968 lerde ayrılmıştır. Fakat bu ayrılış öyle bıçak keser gibi ayrılış değildir.
3- Doksanlı yıllarda FG'in aleyhinde y.asyacılarla ittifak etmiş miydi? Çünki "FG nin aleyhindeki
kahramanlıkları da ortak tezgahlarıdır.
Cüz'î maksadlar takip edip muvaffakta olamamışlardır." deniyor....
Cevap: Rüşdü Abiyi 92 yılı başlarında tanıdım. Elhamdülillah bugüne kadar da beraberliğimiz devam etti. Bu 23 sene zarfında çok olaylar oldu. Fakat uzun çeker, detaylarını ihtiyaç olursa anlatırım. "Bunlar Yeni Asyacılarla, F. Hocalarla ittifak ettiler; fakat muvaffak olamadılar" diyenin aklindan şüphe etmek lazım. Aklı sağlamsa başka bir maksadı, başka bir hedefi var diye düşünmek gerekir.
4- Zübeyr Abinin etrafında bir hizmet heyetinin yetişmesini engellemiş midir Rüşdü abi? Rüşdü abinin en belirgin özelliklerinden birinin ağabeylerin etrafında yetişenleri bertaraf etmek olduğu ifade ediliyor.. Bu doğru mu?
Cevap: Ben İstanbula 1979 da geldiğim için o devrelerdeki olanları görmedim, yaşamadım, bilmiyorum. Fakat Rüşdü Abide bu 23 senelik hizmet beraberliğimde öyle dedikleri gibi bir olaya şahit olmadım. Bilakis dava adamı yetiştirmek istediğine şahitim. Herhalde bu iddiadaki adamların vasıfsızlığını, çapsızlığını veya başka durumlarını gördü ki yanından uzaklaştırdı diye düşünüyorum.
5- " (DOKSANLARDA) F.g ile abilerimiz arasında problem çıkartıp güya Hoca'yı malum y.asya heyetinin hizmet dairesine sokacaklardı." Deniyor.. 95'deki Reddiyede Rüşdü abi gizliden bu gibi maksadları mı takib etmişdir?
Cevap: bu iddia bana hiç inandırıcı gelmedi...
6- (beşinci maddenin devamı) Bunun neticesinde de Neşriyatları (rüşdü abi/ittihad & y.asya) daha geniş dairelere pazarlayacaklardı." deniyor?.. (Ne acaib komplo teorileri...)
Cevap: Ya bu iddiaya ne diyeyim bu kadar uçuk hayalperestlik olur mu? Bizim ne F:G. ile ne de Y.Asya alakamız var. Bu iddia sahibini acil ruh hastalıkları doktoruna havale ederim.
Ben Allahın lütfuyla Fethullah hocanın mahiyetini 1972 de Merhum Ahmed Feyzi Abi vasıtasıyla İzmir'de bizzat kendinden öğrendim. Nesil Yayınlarında çıkan "Risale-i Nur'un manevi avukatı Ahmed Feyzi Kul" isimli eserde tafsilatını yazdım. Oraya bakılabilir. Sonra 1974'te F.Hocanın bazı talebelerinin çevrede "Hoca Hz. İsa'dır" iddialarına karşı tavır koymakla aramız iyice açıldı. Bunu mecburiyet altında ekrana çıktığım geçen sene AHABER tv de canlı yayında açıkça söyledim. Bu güne kadar kimse çıkıp yanlış diyorsun demedi.
https://www.youtube.com/watch?v=cycc0FBGPIc
Sonra yani 1980 den sonra kader beni İstanbula sevk etti F. Hoca yine burada karşıma çıktı. O zamanların Nurun bir merkezi olan Nurtaşında (Kıztaşı) hizmetlerde kaldım.
Fakat kısa süre sonra onlarla anlaşamadım ayrıldım. Sonra İttihad yayınevini kurdum. Bir kaç sene sonra Rüştü Abi ile tanıştık. Benim neşriyat yaptığımı öğrenince o da yardımcı olmaya başladı. 1994 yılında Hoca taifesinin Risaleleri sadeleştirme çalışmalarını yakinen öğrenince Rüşdü Abiyle beraber "Risale-i Nur'un Mahiyeti ve Sadeleştirme Mes'elesi" adıyla bir kitapçık hazırladık ve neşrettik. Hekimoğlu İsmail Bey bunu bizzat Hocaya ve adamlarına götürdü ve bizzat onlara okuduğunu söyledi. Buna karşılık o zaman sadeleştirme çalışmalarına son verdikleri söylendi.
Sonra 1995 yılında Hem Hürriyet Gazetesinde hem Sabah Gazetesinde F.Hoca ropörtajı 11 gün yayınlandı. Ben o nüshaları biriktirdim sonra bir defa daha okudum. Dehşet şeyler vardı içinde.
Sonra Rüşdü Abiyle, Merhum H. Demirelle istişare ettik bir cevap verelim hiç olmazsa broşür neşredelim dedik. Usulünü görüştük ve Risale-i Nurlara taalluk eden konulara cevap yazalım gerisini hocalar, müftüler Diyanet cevap versin dedik. Broşürden bin bastık her taraf gönderdik.
Akit yazarı bizim broşürü köşesine taşıyıca bizim adresi de, telefonu da verince binlerce insan mektup, telefon broşürden istemeye başladı. Tabi ki meccanen 10 bin basıp her yere gönderdik. Zaten bize eskiden beri kızan F.Hoca taraftarları hücuma da geçtiler.
Fakat en garibi Hekimoğlunun Zaman Gazetesinde aleyhimize yayınlanan yazısı ve bazı abilerin Hocaya sahip çıkıp bizim hakkımızda aleyhte yazıları idi.
Fakat biz hiç gücenmedik zaten gücenmeye de hakkımız yoktur. Neticede o hareket yanlış da olsa bizim bir şey dememiz uygun olmazdı. Zaten o lahikayı yazan abiler kendileri hatalarını tashih ettiler.
Sonra Hocanın adamları bizim yayınevine ambargo uyguladılar, onlarla iş yapan bütün dağıtıcılar kitapçılar da bize tavır aldı. Sonra bazı nurcular da kraldan fazla kralcı kesilerek bizi sözlü veya telefonla tehdit, ikaz her şeyi yaptılar.
7- "Zubeyr abi o şahsı da (r.tafral) diğerleri gibi terk edip, gitmiştir. " deniyor..
Cevap: Benim bildiğim Rüşdü abiyi evvela Hasekide bir eve yerleştirmiş onların yanlarında ayrılarak kendisi de oraya yerleşmiştir. Bunu Rüşdü Abi hem bana hem kendisiyle röportaj yapanlara açıkça anlatmıştır.
8- Rüşdü abinin Zübeyir ve Tahirî abilerden sonra diğer erkanlarla olan hukuku devam etmiş midir? Yoksa abilerden kopup bütün bütün ayrı mı çalışmışdır?
Cevap: Ben yirmi küsur senedir tanıyorum diğer abilerle bir problemini görmedim, duymadım. Ahmet Aytimur abiyle Hüsnü Bayram abiyle beni tanıştıran Rüşdü Abidir. Her Pazar gündüzleri Sofular dersanesinde ders vardı Ahmet Abi daha düne kadar sağlığı yerinde iken Rüşdü Abini yaptığı derse gelirdi. Şimdi ikisinin de sağlığı müsait değil dışarı çıkamıyorlar, birinin desteği olmadan şahsi işlerini de göremiyorlar.
Hem bundan iki üç ay evvel Ahmet Abiyle beraber Rüşdü Abiye Büyükçekmeceye ziyarete gittik. Rüştü Abi dediki kısa bir süre önce Abdullah Abi de ziyarete gelmiş, sohbet etmişler. Çünkü Rüştü abi eskidenberi merdumgiriz hem sıhhati daha kötü durumda.
Abilerimiz işte böyle faziletli insanlar!
Ya bu iftiraları, dedikoduları atanların durumu nedir?
9- "95'de Gülene reddiye yapılan broşürün neşri neticesinde abilerimiz, -medyada nurcular gülene hücum ediyor tarzında haberler, iddialar çıkınca- hoca lehinde beyanatta bulunmak durumunda kaldılar" deniyor..
95'deki Gülen reddiyesi içün Rüşdü abi neden Erkanlara danışmadı? bu gibi meselelerde umumu uyarmak için hazırlanan bir lahikada (rükün olan) abilerden onay almak, enazından istişare etmek gerek miyor mu?
Cevap: Buna cevaben: Sana ne be adam diyesim geliyor? Abiler neden F.Hocayı müdafaa etsinler. Hem 90 yılında yine verdikleri bir cevapta Hocanın adamları için çok sert ifadeler kullandılar. Risale-i Nurun müdafaası her nur talebesinin vazifesidir. Üstad demiyor mu her biriniz bekçisiniz diye!
10- Emirdağ lahikasının ikinci kısmının mektubları nasıl bir araya getirildi, erkanlar heyetinin münasib gördüğü mektublar neşre hazırlanırken bilahare nâşirler mabeyninde -rejimle mahkemelik oluruz diye- lozana dair büyük doğudan iktibas gibi mektubların yayınlanmasına itirazlar oldu mu? kimler itiraz etmiş? lozanın iç yüzünün Emirdağ İki'ye konmasından Rüşdü abinin ne gibi gayreti oldu?
Cevap: Ben bu devrede burada olmadığım için bilmiyorum. Fakat tüm abilerin tasvibiyle basıldığını biliyorum. Belki Ankaradaki abi karşı olmuş olabilir.
Rüştü Ağabeyin dilinden:
https://www.youtube.com/watch?v=1lnFuOI9zo4
11- Yetmişli yıllarda (Tahiri abiyle beraber kalırken) Rüşdü ağabeyin Gülen lehinde çalışması ve onun adamları ile teşrik-i mesaisi olmuş mudur (medrese alımı, onun vaazını dinleme, hizmet vakfına gülenin dahli gibi)? ve Güleni ağabeylere ve nurculuk camiasına kabul ettirmek için hangi gayretler içinde oldu? bu iddilar doğru mu? doğruysa ne kadarı doğru?
Cevap: Hizmet Vakfını tüzüğü gereğince kurucu heyetin her biri vefatından sonra yerine seçilecek üç kişiyi kapalı zarf usulüyle tayin etmişlerdir. Merhum Tahir Ağabeyin vefatından sonra açılan kapalı zarf içinde Salih Özcan, Fethullah Gülen ve Ramazam demir isimleri çıkmış ve mütevelli heyet de bu üç isimden FG yi tercih etmiştir. Durum bundan ibarettir.
12- Rüştü Tafral F. Gülen'in daire içinde palazlanmasına sebeb olmuş mudur? Fet.Gülen'e destek mektubu yazdırmış mıdır?
Cevap: Külliyen yalan!
13- Yeniasyacıların iç yüzünü deşifre eden Zübeyir ağabeyin mektubunu Rüşdü Abi neden yakmışdır? Böyle yaparak bunların önüne geçilmesine mani olmuş olmuyor mu?
Cevap: O konuyu bana kendi anlattı dedi ki: Zübeyir Abi bir kış günüydü odasına çağırdı sobada yanıyordu. Buyur abi dedim. Bana O günkü ahvali ve o ahvalin başları hakkında yazdığı mektubu uzattı, okudum, dondum kaldım. Yüzüne baktım. O da bana baktı hiç konuşamadım o da konuşmadı. Şuurum taalluk etmiyordu. Ben ona yanan sobayı gösterdim. O da şöyle elini havada bir salladı ve tek cümle olarak "Ben de zamana havale ediyorum." dedi. Başka konuşmadık. Şöyle düşündüm. Kan gövdeyi götürecek. O da tam inanmamıştı ki ısrar etmedi.
Durum bundan ibarettir. Yazacak daha çok şeyler var. Fakat şimdilik bu kadar yeter. O vesveseli zatlar hakkında da yazacak bazı şeyler var.
Her neyse sükut lazım.....
Selam eder, Mi'racınızı tebrik ederim.
Kardeşiniz Mesut Zeybek
yozgatnur
22 Haziran 2015 Pazartesi
21 Haziran 2015 Pazar
20 Haziran 2015 Cumartesi
19 Haziran 2015 Cuma
17 Haziran 2015 Çarşamba
15 Haziran 2015 Pazartesi
14 Haziran 2015 Pazar
10 Haziran 2015 Çarşamba
9 Haziran 2015 Salı
İstikamette Gidebilmek Derleme Rüştü Tafral Ağabey
İstikamette Gidebilmek Derleme Rüştü Tafral Ağabey
CEZBELİ ŞAHISLAR VE ARKASINDAN GİDENLER!
Bediüzzaman Hazretleri bir asra yaklaşan hayatındaki mücadelesinde umumiyetle din düşmanları ile mücadele etmekle beraber zaman zaman da “cahil dost” dediği kimselerle ile zaman zaman da “ulema-i su’” ile mücadele etmek zorunda kalmıştır.
Bediüzzaman Hazretlerinin ilk hayatında olduğu kadar, Risale-i Nurları telif ve neşir devresinde de bu zatların durumlarını beyan etmek olmuştur. Bu kişiler Risale-i Nurlarda tezahür eden Kur’an hakikatları ile değil de, -bilhassa sosyal meselelerde- kendi fikirlerinin ürünü olan düşünceyi ve anlayışı savunarak yanlışa düşmektedirler. Kendi ilmini, dersini yeterli zannederek görüş beyen etmektedirler. Hele Risale-i Nurun yakın dairesinde bulundukları halde Risale-i Nurun bilhassa içtimai, siyasi derslerini okumadıklarından veya rehber yapmadıklarından millete zararlı davranışlar telkin edebiliyorlar. Üstad Bediüzzaman Hazretleri böyle müvazenesiz kimseler hakkında der ki:
“Lübbü bulmayan, kışır ile meşgul olur. Hakikatı tanımayan hayalâta sapar. Sırat-ı müstakimi göremeyen, ifrat ve tefrite düşer. Müvazenesiz ve mizansız olan çok aldanır, aldatır.” Muhakemat (49)
Fennin keşfettiği ve kabul ettiği açık bir meseleyi kabul etmekte direnen basit anlayışlı zahirperest kimselerin verdiği zararı izale etmek için der ki:
“Onu bahane ederek büyük bir iftirayı ettiler. O derecede kalmadı. Vesveseli ezhanı, iftiranın büyümesine müsaid bir zemin bulduklarından, iftirayı o derece büyüttüler ki; ehl-i diyanetin hakikaten ciğerlerini dağdar ve ehl-i hamiyeti, gerd-i terakkiyatından me’yus ettiler. Lâkin bu hal büyük bir derstir. Beni ikaz etti ki: Cahil dost, düşman kadar zarar verebilir. Öyle ise şimdiye kadar yalnız düşmanın tarafına bakıp eldeki elmas kılınçla onların tefritlerini kırardım; fakat şimdi mecburum: Öyle dostların terbiyeleri için, onların avamperestane ve ifratkârane olan hayalâtlarına, o kılıncı bir derece iliştireceğim.” Muhakemat ( 51 )
Bu müvazenesiz kimseler bahane yapılarak dine ve dindarlara öteden beri hücum edilmektedir. Bundan dolayı Bediüzzaman Hazretleri bu zararlı kimselerin zararlarının izale edilmesinin de bir vazife olduğunu addetmektedir.
Üstad Hazretleri dindarlarda hatta dindarların ileri gelenlerinde olabilecek bir meseleyi anlatırken der ki:
“Âlem-i İslâmda Ehl-i Sünnet ve Cemaat denilen ehl-i hak ve istikamet fırka-i azîmesi, hakaik-i Kur’aniyeyi ve imaniyeyi istikamet dairesinde hüve hüvesine Sünnet-i Seniyeye ittiba’ ederek muhafaza etmişler. Ehl-i velayetin ekseriyet-i mutlakası, o daireden neş’et etmişler. Diğer bir kısım ehl-i velayet, Ehl-i Sünnet ve Cemaatin bazı desatirleri haricinde ve usûllerine muhalif bir caddede görünmüş.
İşte şu kısım ehl-i velayete bakanlar iki şıkka ayrıldılar:
Bir kısmı ise, Ehl-i Sünnetin usûlüne muhalif oldukları için, velayetlerini inkâr ettiler. Hattâ onlardan bir kısmının tekfirine kadar gittiler.
Diğer kısım ki, onlara ittiba’ edenlerdir. Onların velayetlerini kabul ettikleri için derler ki: "Hak yalnız Ehl-i Sünnet ve Cemaatin mesleğine münhasır değil." Ehl-i bid’adan bir fırka teşkil ettiler, hattâ dalalete kadar gittiler. Bilmediler ki: Her hâdî zât, mühdî olamaz. Şeyhleri hatasından mazurdur, çünki meczubdur. Kendileri ise mazur olamazlar.
Mutavassıt bir kısım ise, o velilerin velayetlerini inkâr etmediler, fakat yollarını ve mesleklerini kabul etmediler. Diyorlar ki: "Hilaf-ı usûl olan sözleri, ya hâle mağlub olup hata ettiler veyahut manası bilinmez müteşabihat misillü şatahattır."
Maatteessüf birinci kısım, hususan ülema-i ehl-i zahir, meslek-i Ehl-i Sünneti muhafaza niyetiyle, çok mühim evliyayı inkâr, hattâ tadlil etmeye mecbur olmuşlar. İkinci kısım olan tarafdarları ise, o çeşit şeyhlere ziyade hüsn-ü zan ettikleri için, hak mesleğini bırakıp, bid’ate hattâ dalalete girdikleri olmuş.
İşte şu sırra dair, pek çok zaman zihnimi işgal eden bir halet vardı: Bir zaman ben, bir kısım ehl-i dalalete mühim bir vakitte kahr ile dua ettim. Bedduama karşı müdhiş bir kuvvet-i maneviye çıktı. Hem duamı geri veriyordu, hem beni men’etti.
Sonra gördüm ki: O kısım ehl-i dalalet, hilaf-ı hak icraatında bir kuvve-i maneviyenin teshilatıyla, arkasına aldığı halkı sürükleyip gidiyor. Muvaffak oluyor. Yalnız cebr ile değil, belki velayet kuvvetinden gelen bir arzu ile imtizac ettiği için, ehl-i imanın bir kısmı o arzuya kapılıp hoş görüyorlar, çok fena telakki etmiyorlar.
İşte bu iki sırrı hissettiğim vakit dehşet aldım, Fesübhanallah dedim. "Tarîk-ı haktan başka velayet bulunabilir mi? Hususan müdhiş bir cereyan-ı dalalete ehl-i hakikat tarafdar çıkar mı?" dedim. Sonra bir mübarek arefe gününde müstahsen bir âdet-i İslâmiyeye binaen Sure-i İhlas’ı yüzer defa tekrar ederek okuyup, onun bereketiyle, "Mühim Bir Suale Cevab" namında yazılan mes’ele ile beraber şöyle bir hakikat dahi rahmet-i İlahiye ile kalb-i âcizaneme gelmiş. Hakikat şudur ki:
Sultan Mehmed Fatih’in zamanında hikâye edilen meşhur ve manidar "Cibali Baba kıssası" nev’inden olarak bir kısım ehl-i velayet, zahiren muhakemeli ve âkıl görünürken, meczubdurlar. Ve bir kısmı dahi; bazan sahvede ve daire-i akılda görünür, bazan aklın ve muhakemenin haricinde bir hâle girer. Şu kısımdan bir sınıfı ehl-i iltibastır, tefrik etmiyor. Sekir halinde gördüğü bir mes’eleyi halet-i sahvede tatbik eder, hata eder ve hata ettiğini bilmez. Meczubların bir kısmı ise indallah mahfuzdur, dalalete sülûk etmez. Diğer bir kısmı ise mahfuz değiller, bid’at ve dalalet fırkalarında bulunabilirler. Hattâ kâfirler içinde bulunabileceği ihtimal verilmiş.
İşte muvakkat veya daimî meczub olduklarından, manen "mübarek mecnun" hükmünde oluyorlar. Ve mübarek ve serbest mecnun hükmünde oldukları için, mükellef değiller. Ve mükellef olmadıkları için, muahaze olunmuyorlar. Kendi velayet-i meczubaneleri bâki kalmakla beraber, ehl-i dalalete ve ehl-i bid’aya tarafdar çıkarlar. Mesleklerine bir derece revaç verip, bir kısım ehl-i imanı ve ehl-i hakkı, o mesleğe girmeye meş’umane bir sebebiyet verirler.” Mektubat ( 343 )
Bu mektupta izah edildiği gibi kendisi hak iken yanlış mesleklerde bulanabilinen zatlar vardır. Kendisi ehl-i sünnet iken, onun dışında hareket edenler tarihte olmuştur. Bir kısım bunları reddetmek, İslam dairesinde kabul etmemekle beraber, bir kısım da onları tamamen kabul etmiştir. Orta yoldan giden ehl-i sünnet cadde-i kübrasındaki kısım ise, o cezbeli zatlar olan “veli” “hoca” vs.. kimseleri kabul etmekle beraber gittikleri yolun yanlış olduğunu söyliyerek o meczubların arkasında gidenleri ikaz etmişlerdir ve etmektedirler. O arkasından gittikleri zat mesul olmasa bile kendileri mesul olacaklardır. Ayrıca mesul olan cezbeli zatlardan da bulunmaktadır.
Üstadın bir dikkat çektiği husus şu ki; gizli din düşmanları bu meczublardan manevi kuvvet alarak hükümranlıklarını sürdürmektedirler. Bu meczublar ehli zındıkaya aldanmaya hatta muvakkaten de olsa onların safında olmaya çok yakınlardır.
Zamanın dindarları, asrın imamına ve kıyamete kadar hükümranlığını sürdürecek olan Risale-i Nur eserlerine bakmalıdır. Bilhassa Lahika mektuplarına çok dikkatlice bakılmalı ve uygulanmalıdır. Oradaki Kur’an hakikatlarını anlamaya ve uygulamaya çalışmalıdır. Hele de lahikalardaki mektupların bir kısmını (haşa) uygun görmeyip kitaptan çıkararak neşretmek belâların üzerimize gelmesine sebebtir.
5 Haziran 2015 Cuma
4 Haziran 2015 Perşembe
3 Haziran 2015 Çarşamba
Kim Demokrat ?
Kim Demokrat ?
Bediüzzaman Hazretleri
KİME DEMOKRAT DER?
Risale-i Nur Külliyatında, Bediüzzaman Hazretleri demokratları tarif eder. Demokratlarda aranan vasıflar nelerdir sıralar.
Burada bilinmesi gereken önemli bir nokta da, Demokratlar tasvib edilmiyor sadece azammüşşere karşı tercih ediliyor. Malûmdur ehvenüşşer tasvib edilmez tercih edilir.
Siyaset yoluyla hizmet etmek isteyenlerden istenen özellikler :
Mükemmel bir reis (bulmak). (E. 219)
Hakaik-i imaniye namına çık(mak). (E.219)
Tam bir hürriyet-i şer’iyeye vesile ol(mak). (E.20)
Din dersleri gibi şeâir-i İslâmiye ile Kur’ân’a hizmet (etmek). (Em.24)
·Eskilerin Kur’ân zararına tahribatları(nı) tâmir (etmek). (Em.24)
İttihad-ı İslâm cereyanını kendine nokta-i istinad yapmak. (Em.24) Âlem-i İslâmı arkasında ihtiyat kuvveti yapmak. (Em.208)
Komünist ve masonluk cereyanına karşı vaziyet alma(k). (Em.24)
Nurcuları, hem ulemâyı, hem milleti memnun ve minnettar etmek. (Em.24)
Ayasofya’yı da beş yüz sene devam eden vaziyet-i kudsiyesine çevirmektir. (Em.24)
· (Particilik tarafgirliğine ve ırkçılık tehlikesine karşı) Uhuvvet-i İslâmiyeyi ve esas İslâmiyet milliyetini o kuvvetin temel taşı yap(mak). (Em.172)
Memuriyet(i) bir hizmetkârlık (olarak görmek). (Em.163)
(Müfredatı Risalelerde bulunan) Şark Darülfünunu’nun (Doğu Üniversitesi) tesis edilmesi için gayret göstermek. (E.185)
Risale-i Nurların resmen (devlet eliyle) neşrine hizmet etmek. (Em.208)
Halkçıların iktidara gelmesine mani olmak. “hayat-ı içtimaiye ve vatanımıza dehşetli bir tehlike teşkil eden bu partinin (C.H.P.) iktidara gelmemesi için, Demokrat Parti’yi, Kur’ân ve vatan ve İslâmiyet namına muhafazaya çalışıyorum.” Said Nursi (Emirdağ Lâhikası-ll sh:206)
Risale-i Nur Külliyatından kısaca derlediğimiz bu maddelerin tamamını yapamasa da yapmasına samimi olarak çalışan siyasi hareket demokrat olur.
Bu özellikleri taşıyan, bu tarife uyan birden fazla parti varsa milletimizin ekseriyetinin teveccühüne mazhar olan bu partiye tercihan ehvenüşşer kaidesiyle rey vermek vatan, din ve milletimizin menfaati icabıdır.
(Parti derken isim esas değildir. Partiden istenen mezkur vazifelere taraftar olan parti demektir. Nitekim D.P. den sonra o partinin devamı olarak o zamanki A.P. ye rey verildi. Çünkü D.P.nin taraftar olduğu dindarlığa ve diğer esaslara sahip çıktı.
Şimdi ise dindarlığa taraftarlığı sebebiyle, acib hücumlara uğrayan parti hangisi ise, tercihi gereken parti de odur.
Risale-i Nur'da da keyfiyyet esastır - Rüştü Tafral Ağabey
Risale-i Nur'da da keyfiyyet esastır - Rüştü Tafral Ağabey
Pekkendir: Bu yaptığınız çalışmaların, derlemelerin, Anadolu'ya ve İstanbul'a neşredilmesi neticesinde, o bid'atlara bulaşan ve hatalı hizmet tarzına yönelmiş olan gruplarda, değişim veya bir ıslah olmuş mudur sizce?
RTafral: Bazılarında değişim oluyor fakat bu malum Sinsi Cereyan, kimin ne yapıp ne yapmadığını biliyor. Bunlar içerisinde bazı garazkârları da çalıştırıyor aleyhimde. Bunu ben yakinen biliyorum, bu bakımdan onların bulantıları var, destek olacakları yerde köstek oluyorlar. Bu bakımından mevcut Cemaatin şu andaki durumu oldukça avami hatta avam dahi diyemiyorum, Ahir zamanda avam durumu geçerli değil, avama da tahkiki iman dersinin verilmesi lüzumunu anlatıyor Üstad Hazretleri Bu itibarla keyfiyet önem arz eder ve sen de az olmayı esas alacaksın.
Pekkendir: O zaman keyfiyeti değil de kemiyeti, çoğalmayı esas alan Nur talebelerinde, bu tür hizmet esaslarından Risale-i Nur'un asıl prensiplerinden kayma, uzaklaşma durumu ortaya çıkıyor öyle mi?
RTafral: Evet aynen öyle oluyor. Halbuki Tekasür Suresi bu mevzuyu baştan sona kadar anlatıyor. Tabi anlayanlar için. O bakımdan, Risale-i Nur'da da keyfiyyet esastır. Neredeyse bir asır önce yazılmış Muhakemat'ta iki satır var, çok dikkat çekici, bilmem senin hatırında mı, ta o zaman şöyle söylüyor Üstad:
"Hem de bilâ-perva olarak ilân ederim: Beni geçmiş asırların efkârına karşı mübarezeye heyecan ve şecaate getiren (bu vermiş olduğu taraf düşman değil, bizim İslam dairemiz) ve yüzer senelerden beri sevk-ül ceyş ile kuvvet bulan hayalât (o zamanki avamın ilmi) ve evhamın müdafaasına beni gayrete getiren itikadım ve yakînimdir ki: Hak neşv ü nema bulacaktır, eğer çendan toprakta gizlense... Ve taraftar ve mültezimleri muzaffer olacaklardır, eğer çendan zaman ve zeminin merhametsizliğinden az ve zayıf olsalar...Hem de itikadımdır ki: İstikbalde hüküm sürecek ve her kıt'asında hâkim-i mutlak olacak yalnız hakikat-ı İslâmiyettir."
Hak neşvü nema bulacaktır da, kişi çokluğunu kastetmiyor burada. Hak bütün kuvvetiyle ortada, fakat ona bağlı olan kişilerin sayısı az, hakiki manada. Ama hakikat-ı İslam dünyayı kaplayacaktır. "Eğer çendan toprakta gizlense (mecaz ifade bu, yani ahir zaman fitnesinin tahakkümü ile ortaya çıkamasa…) ve taraftar ve mültezimleri muzaffer olacaktır, eğer çendan zaman ve zeminin merhametsizliğinden, az ve zayıf olsalar da..."
Geleceğe ait anlatıyor, e bunlar şimdi Üstadın, Üstadiyet makamından gelen sözlerdir.
Hak yayıldı, biz şimdi hepsini göremiyor, bilemiyoruz.. Hak geniş manada Hakka aşık olanların eline bu imkanlar geçti.
Bilhassa İnternet, hani Rüya bahsinde İnternet demiyor ama, aslında diyor, yani muhatapsız hareket, yani karşınızda kalabalıklar yok, ama neşrettiklerinizin manası Beşer Dünyası içinde.
2 Haziran 2015 Salı
Meşveret - Eyüp Ekmekçi Ağabey
Meşveret - Eyüp Ekmekçi Ağabey
Bazıları ‘biz de meşveret ettik’ diyorlar?
Üstadımızın en son vasiyetinde kimlerin ismi geçiyorsa onlar meşveretin çekirdeğidir. Yani onların bulunmadığı meşveret umum nurcuları bağlamaz. Orada Sungur ağabey, Bayram ağabey, Hüsnü Bayram ağabey, Abdullah ağabey var.
Ve onların kabul ettiği kimseler aralarında vardı. Üstad hazretlerinin bir cümlesi var “Bir iki talebem içinde bulunan meşveretinizin reyini kabul ederim.” Yirmi senedir bizim o yüz kişilik yaptığımız meşveretin içinde Sungur ağabey ile Bayram ağabeyin bulunması cemaatin istikametine medar olmuştur. Hatta çoğu zaman takılmışız Sungur ağabey ve Bayram ağabeyin Üstaddan naklettikleri ile meşveret istikametle hizmete devam etmiştir.
Eyüp Ekmekçi Ağabey
Rüştü Tafral Ağabeyin Üstada Yazdığı Mektup
Rüştü Tafral Ağabeyin Üstada Yazdığı Mektup
Çok aziz müşfik Üstadım Hazretleri !
Evvelen Şuhuru-u Selase;Leyle-i Kadir ve bayramlarınızı ruh-u canımla tebrik eder eşrat-ı makbuleye mazhar dualarınıza amin der Zülfikar-ı maneviyeyi kullanan ellerinizden hurmetle öperim.Arz ediyorum.
Kur'an-ı Hakim'in ayinedarlığında bulunup o envar-ı muazzamadan alem-i insaniyete aksettirdiğiniz nur ehl-i iman için muzmer hakaik-ı kevniyenin vuzuhan görülmesine ziya ve hakaik-ı gaybiyenin bakiyane müşahedesine dürbün;insanlık mertebelerinin a'la-yı iliyyin derecelerine sür'atle nurdan bir zat buyuruyor ve bid'alar zulumatı içinde ve istilası anında cadde-i Kur'aniyeyi gösteren ve güneş altında birer projektör olmuştur.Ve tadadla bitmez.
Tavsifinden bizzarure aciz kaldığımız meziyetleri havi külliyatından bizi ayıracak beşeri kuvvet yoktur.Allah ebediyyen siz Üstadımızdan razı olsun.Evet Üstadım Hazretleri Nur külliyatı kainatın manasını;hilkatın gayesini ve marziyatı ilahiyeyi Kur'an hazinesinden öğretiyor.Bu külliyat canımız;cananımız;ona hizmet etmek en büyük gayemizdir.
Duanıza çok muhtaç ve müştak talebeniz
Rüşdü Tafral
Bütün udebaların tavsifinden aciz kalacakları Nur külliyatı hakkında söz söylemekten çekiniriz. Siz üstadım Hazretlerine dersimden bir nebze arz ederim.
Üstadın cevabı mektubu ;
Aziz kardeşimiz Rüşdü,
Güzel mektubunuzu hasta olan Üstadımıza okuduk.Size çok selam ve dua ediyor.Siz de Üstadımıza dua ediniz.Elhamdülillah nurların futuhatı hertarafta fevkalededir.Hatta Mısır'da
Hutbe-i Şamiye yirmibeşbin nüsha olarak basılmış.Şam radyosu da bayramın birinci günü yirmi dakika kadar Risale-i Nur'dan ve Üstadımızdan bahs etmiş.Bunları müjde olarak yazıyoruz.Orada
bulunan cümle kardeşlerimize pek çok selam ederiz.
Kardeşiniz
Tahiri,Zübeyr,Ceylan
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)